Sohbet Girişi
Seviyeli Sohbet Yürekten yüreğe yürüyememek ‘’yalnızlık’’, yürekten yüreğe seslenmek ‘’mutluluk’’, yürekten yüreğe saygı-sevgiyle hükmedebilmekse beraber geçirilen ömürde ‘’adanmışlık’’tır.
Epiktetos 20 asır önce demiştir ki: Kader eninde sonunda şöyle veya böyle günahlarımızın bedelini önümüze koyar. Görünen ya da görünmeyen zaman içinde herkes günahlarının bedelini öder. Ektiğini biçer. Bunu bilen adam kimseye kızmaz, gücenmez, kimseyi aşağılamaz, kimseyi itham etmez, kimseden nefret etmez, kimseye kin tutmaz. Bunu bilen adam karşılaştığı aksiliklere şaşmaz. Önüne çıkan maddi-manevi engellerin kendi günahlarından başka bir şey olmadığını bilir. Düşmanlarınızı düşünmek için ayıracağınız 1 dakika bile düşmanlarınızdan daha değerlidir. Nefret ve intikam hissi size büyük zararlar verir.
Aristo söyle diyor: İdeal insan iyilik yapmaktan zevk alır. Kendisine iyilik yapılırsa mahçubiyet duyar. Çünkü iyilik yapmak üstünlük işareti, bir iyiliğe muhtaç duruma düşmek zaaf işaretidir. Karşılaşacağımız nankörlükten dolayı üzülmemek için hazırlıklı olalım. Karşılık beklemeden iyilik yapalım.
Mutluluk minnet beklemekte değil, minnet gösterilmesinden rahatsızlık duyulacak olgunluğa fikren ve kalben erişmektir. Ebu’l-Kâsım el-Hakîm’e, kalb-i selîmin sıfatlarını sorduklarında şunları söylemiştir:
“Kalb-i selîmin üç vasfı vardır: Birincisi incitmeyen bir kalb, İkincisi incinmeyen bir kalb,
Üçüncüsü de iyiliği Allâh’ın rızâsı için yapıp karşılığını beklemeyen bir kalb…
Zîrâ bir mümin, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna, hiç kimseye eziyet etmeyince verâ ile; kalbini Rabbe yöneltip kimseden incinmeyince vefâ ile; yaptığı sâlih amellere herhangi bir fânîyi ortak etmeyince de ihlâs ile gelir…” Şâir ne güzel söyler: Cihân bâğında ey âşık budur maksûd-i ins ü cin;
Ne kimse senden incinsin ne sen bir kimseden incin!
Günümüzde sevgi-dostluk panoramasına sığdırabileceğimiz karelerde kaç insan bir arada kalarak yaşıyor babında yorum ve takdiri sizlere bırakmayı yeğlerim. “ İnsanları bir araya getiren, iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar…”der Arthur Schopenhauer.
Ama insanları bir araya getiren salt iç dünyalarının boşluk ve tek düzeliği değil, gönüllerinin, fikirlerinin birliği ya da yakınlığıdır, düşünün: şimşek nasıl çakar? 2 zıt elektrik kutbunun karşılaşıp çakışmasıyla şimşek çakarak gök gürler peki ya mıknatıs, mıknatıs ta öyle değil midir? Birbirine ters düşüp te tahammül sınırlarını aşanların birbirini iterek uzaklaşması gibi mıknatısın zıt kutupları birbirini çekerken, aynı kutupları birbirini çekiyor. Bir araya gelen insanlarsa: gönüllerinin fikirlerinin birliğinden doğan sevincin sarhoşluğunda, tekdüze yaşamlarıyla boşluktaki iç dünyalarına renk katmanın hazzında buluşmak için mıknatısın zıt kutuplarının aksine birbirini çekerek yakınlaşıyor. Aynı kutupların bir birini itmesi gibi olsa da durumları yada elektriğin anot ve katotları olup şimşek gibi çaksalar da ortak yaşam atmosferinde “sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar…”mutlaka. Bazen de böyle kurulur dostluk bağları.
“Dostuna duyduğun merhamet, sert bir kabuk altında saklanmalı; ona ulaşmak için ısırdığında kabuğu, kırmalısın bir dişini. İşte o, böyle tatlanır ve lezzetlenir.” der Nietzsche.
Ama bence dostuna duyduğun sevgi de; sert kabuğun altında kalırsa paslanır, dışında kalırsa sararır, kabuğun tam bağlantı noktasında kalırsa kalıcı ölmezliğiyle büyüyerek canlanır, fışkırır ki bunun lezzeti ve ısırmanın kıvamı sonsuza kadar damağında ıslak tadında kalır, tatlanır. Dostu için hem temiz hava hem inziva hem ekmek hem ilaç olur.“Bazıları kıramazlar kendi zincirlerini,
ama kurtarıcılarıdır dostlarının” demiş yine bir sözünde Nietzsche.
Sohbet Bana göre: kırdığı zincirlerde gördüğü insanların birbirlerine çirkinliklerinden yüz çevirip fazlasına tanık olmamak için karanlıklara gömerek bedenini, inzivaya çekilenin; loş odaların ölgün ışığında nefessiz kalan yüreğinin temiz havası, ekmeği-aşı-gıdası, ona vefakar kalbiyle-zekası ve ruhundaki ışığıyla her zaman güzelliğini aksettiren dostunun sevgisidir ki bu onu çöküp kaldığı karanlık mahzeninde ışıksızlıktan, ruhundaki fırtınadan, kalbindeki açmazdan.
“Şehir ve köye sâhip olan, cisimlerin (toprakların) pâdişâhıdır; gönül sâhibi ise gönüllerin sultânıdır” der, Mevlânâ. Onlar, herkesin gönüllerine hâkimdirler. Gönül sâhibi, gönül güzelliğine sâhip olandır. Gönül güzelliği bâkîdir; gönül sâhibi de gönül güzelliği arayanlara, onu ölümsüzlük suyu (âb-ı hayat) gibi sunmakta olan bir sâkîdir. Onun nefesi, bereketin habercisi Nisan yağmurlarını getiren bahar yeli gibidir. Canda ve gönülde, bu nefes yüzünden yüzlerce güzellikler biter. Onların nefesleri, tâlihli kişilere bahar yağmurlarının ağaca yaptığı tesiri yapar.
Mevlânâ ya göre, aynı dili konuşmak, yakınlık ve bağlılık göstergesidir. İnsan,dilini bilmediği kimselerle bir arada kalırsa, yabancılık hisseder, kendini hapse düşmüş bir tutsak gibi görür. Fakat dostluk, sadece aynı dili konuşmakla elde edilecek bir şey değildir. Yeryüzünde birbirlerinin dillerini bilmeyen nice insanlar vardır ki, birbirlerine dostturlar ve birbirlerini çok iyi anlarlar, anlaşırlar. Aynı dili konuşan, aynı memlekette yaşayan nice insanlar da vardır ki, birbirlerine yabancı gibidirler, geçinemezler, anlaşamazlar. Öyleyse, der Mevlânâ, mahremlik (tanışıklık/dostluk) dili bambaşka bir dildir ve gönül birliği, dil birliğinden daha iyidir. Çünkü gönülden sözsüz, işâretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.
Hayatımın alaca kuşağındaki rengarenk gök kuşağım bellediğim tüm insanları ve soluğumda yaşayan her canlıyı, canlı-cansız tüm tabiatı vücudumun her hücresinde peyda olan her zerresiyle çok seviyorum. Yumruğum kadar küçük olsa da kalbim dünyayı sığdıracak kadar büyüktür her canlıya sevgim. ’’Sevelim, sevilelim, gelin canlar bir olalım’’ diye nafile dememiş Yunus. Yürekten yüreğe sesleniştir yaşadığımızdan anladığımız, güzel ruhların eşliğinde yaşamaktır Dünya’daki yaşamdan tadımız, arada mesafeler olsa da gönüldür sevgi bağımız.
Güzel Sohbet Yanan sobanın başında kestane közleyen, etrafını saran komşularına sıcacık servis ettiği gönül çayının lezzeti yanına sevgi muhabbetini ikram ederek dostluk masalı anlatan, gülümsediğinde tebessümünün sıcaklığıyla insanın ruhunu ısıtan , kocaman yürekli‘’nerde kaldı eskiler? ‘ dedirten,yürekten yüreğe köprü kurabileceğin insanları mı arıyorsun? Onlar bugün de var tabi, inanmıyor musun ,yahu onlar var olmasalardı bugün kainat baki kalmış olur muydu bilmez misin haa yine mi kani olmadın gelip de gözlerinle tanık olabilirsin. Canom.Net sohbete uğrar san burada gördüğün insanların eski zaman masallarını özleten kişiler olduklarını onlarla tanışarak kendin de müşahede edebilirsin. Aklın yolu bir, gönlün yolu ise sadece gönlüne köprü atacak iskeledir. Ehhh ne duruyorsun hala gelsene Canom.Net sohbet iskelesine, sevgiyle el sallayan, pırıl pırıl tebessümüyle yüreğini ısıtan, hoş anılar biriktireceğin, samimi dostluklar edineceğin insanlar arasında bir yuvan olduğunu görmek-bilmek istemez misin? Durma o halde, yol senin, gönüller deki Güneş’ler de senin ümitli bekleyişlerin, ferahlığa imza attığın sohbetinde yarınlarının dır.